2015 yılında iklim krizi, aşırı yoksulluk ve sosyal eşitsizlikle mücadele etmek amacıyla 2030’a kadar küresel bir eylem planı olarak kabul edilen Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nda gelinmek istenen noktanın gerisindeyiz. 2022 Sürdürülebilir Kalkınma Raporu’na göre son iki yıldır ilerleme kaydedilmiyor.

   Sürdürülebilir Kalkınma doğrultusunda yakalanan ivmeye ilk önce COVID-19 pandemisi ket vurdu. COVID-19 ile geçirdiğimiz bu üçüncü yılda iklim krizi, kirlilik ve biyoçeşitlilik kaybı gibi acil müdahale gerektiren sorunlara verilen yanıtlar yetersiz kalıyor.

   Ülkeler arası eşitsizlik de artıyor. Gelişmiş ülkeler pandeminin yarattığı ekonomik krizin üzerine iyileşmeyi finanse edebilirken durum yoksul ve savunmasız ve de gelişmekte olan ülkeler için iç açıcı gitmiyor.

   Her 5 gelişmekte olan ülkeden birinde, kişi başına düşen GSYİH 2023’ün sonuna kadar 2019 seviyelerinin altında kalacağı tahmin ediliyor. Üstelik bu tahminler Ukrayna’daki savaşı hesaba katmadan yapılmıştı. 2021 itibari ile aşırı yoksulluk içinde yaşayan 77 milyon insan daha eklendi ve bu da eşitsizliklerde çarpıcı bir artışa neden oldu.

   Gelişmekte olan ve yoksul ülkeler giderek artan yüksek kredi maliyetleriyle karşı karşıya kalmaya devam ediyorlar, eğitim ve sağlık bütçelerini ve diğer SKA yatırımlarını kısmak zorunda kalıyorlar. Bu da yalnızca iyileşmelerini değil, aynı zamanda orta ve uzun vadeli kalkınma beklentilerinin de önüne geçiyor.

2030’a kadar Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na ulaşmak için gelişmekte olan ülkelerin yıllık ek 4 trilyon dolar finansmana ihtiyaç duyacağı hesaplanıyor.

   Eşitsizlik giderek artarken SKA’lar için alarm veren bir diğer önemli mesele de tırmanan jeopolitik tansiyonlar ve belirsizlikler. COVID-19’un neden olduğu gerilemeye ek olarak, bu sene Ukrayna’da yaşanan savaş da gıda güvenliği ve enerji piyasaları üzerindeki etkileriyle küresel çapta bir yıkım yaratıyor.

   Dünya giderek büyüyen bir stres altında ve bunu karşılamak için yapılan çalışmalar şu an için yeterli değil.

“Kimseyi geride bırakma”

   Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları için belirlenmiş motto “kimseyi geride bırakma” özellikle bu kriz döneminde daha da önem kazanıyor.

Herkes için daha sürdürülebilir, kapsayıcı ve dayanıklı bir küresel ekonomi inşa edebilmek için yenilikçi kuralların gerekliliğini görüyoruz. Daha kapsayıcı, etkili ve adil sistemler geliştirmenin aslında tam zamanı.

Yeni bir ekonomik model mümkün mü?

   Bugüne kadar süregelen ekonomik aktiviteler yaşamı sağlayan tüm kaynakların üzerinde büyük risklere ve tahribatlara yol açtı. İnsanı doğadan ayrı -ve de üstün- gören pratikler sera gazı emisyonu, doğal habitatların yok olması ve sosyal eşitsizliğin önüne geçmemize engel oluyor.

   Alternatif olarak geliştirilmiş sürdürülebilir modellerin de iklim değişikliğini önlemek, biyoçeşitliliği korumak gibi hedefler için yetersiz kaldığını görüyoruz.

   Tam bu noktada Onarıcı Finansman – Regenerative Finance (ReFi)’dan bahsetmek mümkün. İnsanı bulunduğu ekosistemden ayrı değil bir parçası sayan, tüm bu kaynakların onarımını ve de korunmasını merkeze alan, insan için “iyi olma” halinin doğayla bir olmaktan geçtiğine inanan bir sistem pratiğidir.

“You didn’t come into this world. You came out of it, like a wave from the ocean. You are not a stranger here.”
― Alan W. Watts